Yasak Meyve: Kovuluşun Döngüleri

Tanrı önce ışık olsun dedi ve ışığı karanlıktan ayırdı. Işığa gündüz, karanlığa gece dedi.

Sonra havayı sudan ayırdı ve adını gök koydu. Sular bir araya geldi ve ortasında yer ve etrafında denizler oluştu.

Yerde tohumlar saçan yeşil bitkiler olsun ve meyve ağacı kendi türünün meyvelerini versin, içinde tohumları olsun dedi. Yer yeşil bitkilerle bezendi, kendi tohumlarıyla çoğaldı ve ağaçlar, meyveler ve içinde türünün tohumlarını verdi.

Kimi meyveler yere düştü, tohumları saçıldı, yeni ağaçlar yeşerdi, bu ağaçlar meyveler verdi ve tohumlarını saçtılar ve zamanın tekeri döndü durdu. Ağaçlar yeri bezediler.

Yaptıklarını beğenen Tanrı, gökte gece ve gündüzü ayıran ışıklar olsun, bu ışıklar mevsimlerin, günlerin ve yılların işaretleri, yere ışık olsun dedi. İki büyük ışık yarattı, büyüğü gündüzün, küçüğü gecenin hakimi ve yıldızlar olsun dedi. Gökte ışıkları yerlerine oturttu yeri aydınlatsın diye.

Sular yerde sürünen canlılar ve göğün altında uçan kuşlar oluştursun dedi. Tanrı büyük balinaları ve suyun oluşturduğu her türden yaşayan ve hareket eden canlıları yarattı. Yaptığını beğenen Tanrı türleriniz çoğalsın, yeri ve gökleri bezesin, yer kuşla kurdla dolsun, çoğalsın dedi.

Meyveler kuşa kurda yem oldu. Sindirim sisteminden geçmeyi başaran bazıları taşındı başka yerlere düştü. Yeni ağaçlar yeşerdi, meyveler verdi, tohumlarını saçtı ve zamanın tekeri döndü durdu. Ağaçlar öldü ve yeşerdi, tohumun düştüğü yere göre dönüştü durdu, binbir çeşidi yeri bezedi.

“Allâh odur ki gökleri, görebileceğiniz bir direk olmadan yükseltti, sonra Arş üzerine istivâ etti (mülkünün tahtına oturdu), güneşi ve ay’ı irâdesine boyun eğdirdi. Her biri, belli bir süre için akıp gitmektedir. (Yaratma) işi(ni) düzenler, âyetleri açıklar ki, Rabbinizle karşılaşacağınıza kesin olarak inanasınız. O’dur ki arzı uzattı, orada sabit dağlar ve ırmaklar var etti, orada her meyvadan iki çift (erkek-dişi) yarattı. Geceyi gündüzün üzerine örter. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için âyetler vardır. Arzda birbirine komşu kıt’alar, üzüm, bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır; bunların hepsi bir su ile sulanır ama ürünlerini birbirinden üstün yaparız. Şüphesiz bunda, aklını kullanan bir toplum için âyetler vardır. (Kuran, Ra’d 13, 2-4)

Ve kendi görüntüsünde insanı yarattı ve ona denizdeki balıkların, gökteki kuşların, ve hayvanların ve bütün yerin ve yer üstünde sürünen her yaratığın sorumluluğunu verdi. Tanrı kendi görüntüsünde insanı, onu dişi ve erkek yarattı. Adlarını Havva ve Adem koydu.

Onları yarattığı cennet bahçesinin ve canlılarının sorumluluklarıyla baş başa bıraktı. Çoğalın, yer ve canlılarıyla uyum içinde yaşayın, koyduğum doğa kanunlarına uyun dedi.

“Hayır, insan, O’nun kendisine emrettiğini yapmadı. İnsan şu yiyeceğine baksın. Biz suyu iyice döktük. Sonra toprağı güzelce yardık da, Orada bitirdik: Dâne, Üzüm, yonca, Zeytin, hurma, İri ve gür bahçeler, Meyva ve çayır; Sizin ve hayvanlarınızın geçimi için”. (Kuran – Abese, 80,23-32)

“O’dur ki, size gökten su indirdi. Onunla her çeşit bitkiyi çıkardık, o bitkiden bir filiz çıkardık, ondan da birbiri üzerine binmiş dâneler; hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar; üzüm bağları; zeytin ve nar (bahçeleri) çıkarıyoruz. (Bunların) kimi birbirine benzer, kimi benzemez. Her birinin meyvesine bakın: Meyve verirken ve olgunlaştığı zaman. Şüphesiz bu size gösterilenlerde, inananlar toplumu için elbette çok ibret vardır.” (Kuran – En’am, 6, 99).

İnsan Cennet Bahçesi’nin kanunlarını unuttu ve şeytana uydu…

“Dedik ki: “Ey Âdem, sen ve eşin cennette oturun, ondan dilediğiniz yerde bol bol yeyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zâlimlerden olursunuz!” Derken şeytân onlar(ın ayağın)ı oradan kaydırdı, içinde bulundukları (ni’met yurdu)ndan çıkardı. (Biz de) dedik ki: “Birbirinize düşman olarak inin. Sizin, yeryüzünde kalıp bir süre yaşamanız lâzımdır.” (Kuran – Bakara, 2,35-36)

“Nihâyet şeytân ona fısıldayıp: “Ey Âdem, sana ebedilik ağacını ve yok olmayacak bir hükümranlığı göstereyim mi? dedi. O ağaçtan yediler. Böylece kendilerine kötü yerleri göründü (üreme organları ortaya çıktı). Üstlerini cennet yaprağıyle örtmeğe başladılar. Âdem Rabbinin buyruğuna karşı geldi de şaşırdı. (Kuran – Tâhâ, 20, 120-121)

Bilgi ağacının, ebedilik ağacının parlak, çekici, tatlı, meyvesini yiyen Adem ile Havva, cinsiyetlerinin farkına vardılar, birbirlerini ayırdılar, biri güçlü diğeri güçsüz oldu. Biri üretken, diğeri hükümran oldu. Kadın gibi Doğa sadece üretmeye ve hizmete mahkum edildi…

Tanrı’nın doğa kanunlarına karşı geldiler. Doğaya ve kadına, yani kendilerine hükmedebileceklerini sandılar. Kendilerini tanrı yerine koydular. Hayvanları boyunduruk altına aldılar, arkalarına saban bağladılar. Toprağı yarıp içine tohumu kendileri koydular. Tohum dilediği yere düşüp, dilediği yerde yeşermedi. Hayvan istediği yere koşup istediğiyle çiftleşemedi.

Doğanın bağrı, ağaçların gölgesi, mağaranın güvenliği yerine toprağı kayayı yığdılar, sadece birbirlerine güvendiler. Doğayı düşman bellediler, korktular. Tanrı’nın rızkını, tohumu ve meyveyi sakladılar, sakladıklarını istediklerine verdiler, istemediklerine vermediler…

“Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a âidolmasın. (Allâh) onun durduğu ve emânet bırakıldığı yeri bilir. Bunların hepsi apaçık bir Kitaptadır.” (Kuran – Hûd, 11, 6)

Adem ile Havva çoğaldılar, karınları kimi zaman doysa da doymasa da gözleri hiç doymadı. Hep daha fazla istediler, daha büyüdüler. Yeryüzüne yayılıp sorumluluklarını unuttular. Bitkileri ve hayvanları köşelere bucaklara kaçırdılar, verimli ova, orman, ve sulakalan bırakmadılar. Hepsini kendilerine aldılar, hükmettikleri bitkilerle ve hayvanlarla doldurdular. Cennet Bahçesini hatırlayan bazıları “doğa koruma alanları” ilan ettiler, burada Cennet Bahçesini yeniden yaratmaya çalıştılar ama içine kendilerini koymadılar.

Güçlü kavimler güçsüzleri ezdiler, doğa ve kadın gibi kendi kendilerini de boyunduruk altına aldılar. Onlara ürettirdiler, kendileri yediler. Yiyeceği ve hizmeti paraya pula dönüştürdüler. Parayı putlaştırdılar, para için yaşadılar. Doğanın taşını, toprağını erittiler, kontrol ettikleri makineler yarattılar. Makineler yetmedi, canlının yapı taşlarını erittiler şekillendirdiler. Canlıları yeniden yaratıp kendilerini tanrı sandılar.

“Siz Allah’tan başka bir takım putlara tapıyorsunuz, yalan şeyler uyduruyorsunuz. Sizin Allah’tan başka taptıklarınız, size rızık vermezler. Siz rızkı Allâh’ın yanında arayın, O’na tapın ve O’na şükredin. O’na döndürüleceksiniz.” (Kuran – Ankebut, 29, 17)

Meyvelerle dolu bir “Cennet Bahçesi” verildi bize, o bahçeden kovulduk. Bir başka şans verildi. Yeni bir cennete bahçesine “Yeryüzüne” doğduk. Bir şansımız daha var şimdi…

Kutsal kitaplar yollandı bize, bilge kişiler konuştu. Doğa ile uyumlu bir yaşam sürmenin yollarını tekrar tekrar anlattılar. Doğa’nın varoluş kanunlarını yalanlayalım, doğru yaşamı unutalım, kendimizi tanrı sanalım. Bu sefer yediğimiz meyve çürük çıkar mı? Tanrı bilir bu sefer kovulurken bu cennetimizden bir başka cenettimiz daha olmayabilir.

“Yıldızların ışığı silindiği zaman,
Gök yarıldığı zaman,
Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman,
Elçilere vakit belirlendiği zaman:
Ertelenmiş oldukları gün için,
Yani hüküm günü için.
Hüküm gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin?
Yalanlayanların vay haline o gün!
Öncekileri helâk etmedik mi?
Sonra geridekileri de onların ardına takarız.
Suçlulara böyle yaparız.
Yalanlayanların vay haline o gün!
Sizi âdi bir sudan yaratmadık mı?
Onu sağlam bir karar yerine koyduk.
Belli bir süreye kadar.
Biçimlendirdik. Ne güzel biçim vereniz Biz.
Yalanlayanların vay haline o gün!
Arz’ı toplanma yeri yapmadık mı?;
Diriler ve ölüler için.
Orada yüksek yüksek dağlar meydana getirmedik mi?
Ve size tatlı sular içirmedik mi?
Yalanlayanların vay haline o gün!
Haydi yalanladığınız azâba gidin!
Üç dallı bir gölgeye gidin.”
Ki ne gölgelendirir, ne de alevden korur.
O, kütük gibi kıvılcım(lar) saçar.
Saçtığı kıvılcım, sanki sarı bir halattır.
Yalanlayanların vay haline o gün!
Bu, konuşamayacakları gündür.
Kendilerine izin de verilmez ki özür dilesinler.
Yalanlayanların vay haline o gün!
İşte bu, hüküm günüdür. Sizi ve öncekileri bir araya topladık.
Eğer kurtulmak için bir hileniz varsa da beni atlatın.
Yalanlayanların vay haline o gün!
Korunanlar ise gölgeler altında, çeşme başındadırlar.
Gönüllerinin çektiği meyvalar içindedirler.
Yaptıklarınıza karşılık âfiyetle yeyin, için!”
(Kuran – Mürselât, 77, 8-43)

tarafından yazıldı

http://about.me/uygarozesmi

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s