Sultan Cesedi

Kısacık hayatımda pek çok ölüm gördüm, ama böylesiyle hiç karşılaşmadım.

Onu ben çocukken tanıdığımda hayat doluydu. Her tarafından canlılık fışkırırdı. Kışın buz tutmuş yüzeyinde kayarak kanallardan içerilere kadar giderdik. Her dönemeçte bir sakarmeke sürüsü kalkardı. Baharla sazlar yeşerir, boyları iki metreyi aşardı, sazların arasına büyük bir kuş kolonisi kurulur binlercesi burada dostluk içinde yuvalarına yumurtlarlar ve yavrularını büyütürlerdi. İçlerinde kimler yoktu ki: Gece balıkçılı, alaca balıkçıl, ak balıkçıl, gri balıkçıl, erguvani balıkçıl, kaşıkçı, çeltikçi ve nesli Dünya’da tehlike altında bulunan küçük karabatak. Kayıklara binerdik. Kayıkları 3-4 metre uzunluğunda cereklerle arkadan iterek, gide gele sazların arasında açılmış kanallardan önce Eğri sonra Sarp göle götürürdük. Sarp gölde Dünya literatürüne geçmiş bir ada vardı. Bu ada yüzer adaydı. Rüzgarla gölün bir ucundan diğerine sürüklenirdi. Adayı pek çok ördek türünün yanısıra yine Dünya’da nesli tehlike altında olan Dikkuyruk Ördeği mesken tutmuştu. Dikkuyruk yavruları yumurtadan çıktıktan sonra hemen adadan suya atlar ve dalardı. Bazen suyun altından yavrular bize doğru korkuyla bakar, gitmemizi beklerlerdi. Onları rahatsız ediyoruz diye utanırdık. Sazlara sarılmış yılanlar, suda yüzen su kaplumbağaları ve nilüfer yaprakları üstünde büyük bir gülümsemeyle bize bakan ova kurbağalarından çok bir şey yoktu. O zamanlar ben Sultan Sazlığı’nın su böceklerini incelemiştim, kepçemi suya bir daldırıp çıkardığımda nerdeyse kıpırdayan canlılar dışında bir şey görünmezdi. Onca çeşitliliğin içinde Türkiye için 3 yeni tür su böceği bulmuştum.

Yazın Yay Gölü’ne katar katar flamingolar gelir, midelerine yakaladıkları omurgasız hayvanları doldurur sonra taa Tuz Gölü’ne uçar, yavrularını beslerlerdi. Hatta o zamanlar birkaç yıl öncesinde Yay Gölü’nde ürediği dahi anlatılıyordu. Sonra sonbahara doğru sayıları çoğalır, yanlarında artık büyümüş yavrularını da getirilerdi.  Eylül, ekim aylarında düzenli olarak 80 bin flamingo görmek mümkün olurdu. Sonbaharda, sazlıkta ve başka yerlerde üreyen, türkülerimizin müdavimi turnalar toplanırlar ve sayıları 1500’ü bulurdu. Seslerin gücünden korkar, ürperirdik. Birzamanlar üçyüze yakın kuş türünden yüzbinlercesini tatlı ve tuzlu sazlık ve göllerinde barındıran bu sulakalana “Sultan Sazlığı” denirdi… artık “Sultan Cesedi” oldu.

Bir zamanlar kayıkların kalktığı yerlerde artık rüzgar estikçe toz kalkıyor. Kanallar kupkuru, o kadar kurumuş ki sazlık, baldırlarıma kadar kurumuş, un ufak olmuş köklerin içine gömülüyorum. Tek bir kuş sesi dahi yok, etrafım can çekişen sazlarla dolu. Cereklerin dibi bulamadığı Sarp Gölü’nde 30 santim su kalmış. Flamingoların bir zamanlar pembeye boyadığı Yay Gölü tamamen kurumuş, tek tük geçen çorak toygarı dışında, hiç kuş yok.

Bir bilim adamı olarak artık Sultan Sazlığı’nda araştırma yaparken kendimi ölüm sonrası otopsi yapan doktor gibi hissettim. Otopsinin sonuçları diyor ki: Birisi Sultan Sazlığı’nın can damarlarını kesmiş, sonra kanını emmiş. Peki cinayet aleti nerede…? Bıçağı tutan el kimin…?

Cinayet aleti bir değil, bin… Barajlar, tüneller, kuyular, kanallar, pompalar, suyu tüketen tarımsal ürünler, kimyasal gübre ve ilaçlar. Suçlu ise tarımsal kalkınma politikaları ve bu politikaları oylarıyla destekleyen ben dahil bütün toplum. Herşeye rağmen kalkınma anlayışı, önce insan diyerek insanlığından olan hepimiz. Önce can sonra canan dediğimiz zaman yaşanmaz bir dünya yaratacağımızı artık bilmeliyiz. Sultan Sazlığı bizim değil, bütün insanlığın olduğu kadar bütün diğer canlıların. Sultan Sazlığı bizden sonra yaşayacak bütün insan ve diğer canlı kuşaklarınında aynı zamanda. Sultan Sazlığı geleceğin bir habercisi, Reis Seattle’ın 1850’li yıllarda Amerikan Başkanı’na yazdığı mektuptan bir alıntıya kulak verelim:
“Ben bir vahşiyim ve demir atın, sırf hayatta kalmak için öldürdüğünüz bizondan daha kıymetli olduğunu anlayamam. Hayvanlar olmadıktan sonra insanların ne kıymeti vardır. Eğer bütün hayvanlar onu bıraksalardı, insanlar ruhlarının yalnızlığından ölmezler miydi? Hayvanların başına gelenler çok geçmeden insanların da başına gelecektir. Hayatta her şey birbirine bağlıdır. Toprağın başına gelen, onun oğullarının da başına gelir….. İnsanlar toprağa tükürürlerse, kendi kendilerinin yüzüne tükürmüş olurlar. Zira biz biliyoruz ki, toprak insana değil, insan toprağa aittir. Her şey, bir aileyi birbiriyle birleştiren kan gibi birbirine bağlıdır. Her şey birbirine bağlıdır. Toprağın başına gelen oğullarının da başına gelir.”

Sultan Sazlığı’nın başına gelen şimdi bütün dünyanın, hepimizin başında…

tarafından yazıldı

http://about.me/uygarozesmi

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s